Kişisel Blog

Selam, bu tip yazılara nasıl girilir onu bile bilmiyorum. Yazar değilim, olmaya da niyetim yok. Ancak bir şeyleri anlatmak ya da aktarmak için yazar olmaya gerek de yok. Bu sebeple önce kendim için sonra sizler için yazıyorum. (Bu yazıyı okuyan herhangi bir canlı olabilir. Anlayabilmesi yeterli.) Kendim için yazıyor olma sebebimi tam olarak bilmiyorum. Dijital bir günlük gibi düşünüyor olabilirim. Ya da sanal bir tecrübe olabilir? Ancak şunu biliyorum ki yaşadığım, hissettiğim, düşündüğüm ne varsa o anda kayıt altına almadığım takdirde uçup gidiyor. Tabii ki kaybolmuyor. Bunun farkındayım. Burada bahsettiğim şey bunu not etmiş olsaydım ya da herhangi bir şekilde kaydetmiş olsaydım, benim için çok güzel ders niteliğinde olması. Neyse...

Gelelim asıl derdimize... ya da dertlerimize. Öncelikle son bir yılda çok fazla sorgulamaya başladım. Her şeyi, her anı fazlasıyla. Din, siyaset, felsefe, müzik, varoluş, kariyer, iş, eğitim, kişisel gelişim, dil gibi uzayıp gidiyor... Bu konuların hepsine ayrı ayrı zamanlarda kafa yorma fırsatım oldu. Tabii bunların hepsi merak ederek sonrasında ilgi duyarak başladı. İlgi duymam için öncelikle merak etmem gerekiyor!

Son zamanlarda izlediğim, dinlediğim birkaç kişiden çıkardığım ortak sonuç: iş ve çalışmanın koca bir yalan olduğu!

:D Bu kadar keskin bir yargı benden beklenmez ama olgunlaştıkça daha net olmaya başlıyorum sanırım. Yalan olarak nitelendirme sebebimi biraz açmak isterim. Bu sonuca nasıl vardığımı, hangi zihniyet ile düşündüğümü gibi konuları aktarmam gerekiyor ki kendimi anlatabileyim. Yalan olma sebebi kendimizi çok fazla kaptırmış olmamız. Ne demek istiyorum; iş hayatımızın vazgeçilmezi olması, çok önemli bir yere konumlandırmış olmamızı kast ediyorum. Evet, tabii ki çok önemli. Şu dünyada yaşamak için paraya ihtiyacımız var. Para kazanmak için de çalışmamız gerekiyor. Bu konularda katılıyorum. Ancak insan olmak için, yaşamak için gerekli bir aktivite olmadığı kanısındayım. Hayatımızın çok merkezinde olduğu düşüncesindeyim.

Bu düşünceye beni iten ise kabuğumdan çıkmış olmak. Kabuğumdan/konfor alanımdan çıkışım ise ülkemden, ailemden, arkadaşlarımdan ve yaşam alanımdan radikal bir kararla ayrılmış olmam sebep oldu. Yaklaşık 1 yıldır İrlanda, Dublin'de yaşıyorum. Bir İrlandalı aileyle birlikte kalıyorum. Bu süre zarfında İrlandalı aile dahil olmak üzere 6 farklı kişi ile aynı evde yaşadım. En önemlisi Irish kültürünü dibine kadar yaşadım, hissettim. Bugün geldiğim bu noktada bu ailenin bir üyesi gibi hissediyorum. Ayrıca bu geçen zamanda “iyi ki yapmışım” dediğim bir Avrupa gezisi yaptım. Hollanda'dan başlayan, İspanya'da son bulan bir Batı Avrupa gezisi diyebilirim. 2022 yılı benim için kısaca keşif ve kendimi bulma yılı oldu diyebilirim.

Yalan kısmına gelecek olursam: Bu kabuğumdan çıkışla birlikte yeni insanlar, kültürler, ülkeler, şehirler, yaşamlar görme fırsatım oldu. En önemlisi de bunları yaşadım ve hissettim. Turist gibi geçip gitmedim. Bu benim için çok kritikti çünkü sırf bu hislerden dolayı yaşamanın çalışmak olmadığını fark ettim. Türkiye'de yaşadığım dönemde tek odak noktam çalışmak, işinde iyi olmak ve güzel paralar kazanmaktı. Bu sayede güzel bir hayata sahip olacaktım. Önce kendimi, sonra ailemi, daha sonra da çevremin saygısını kazanıp tatmin olacaktım. Ancak son 1 yılda fark ettim ki yaşamak böyle bir şey değil. 5 gününü deli gibi çalışarak geçir. Cumartesi ve pazar gününü de dinlenmeye kullan ya da arkadaşlarınla geçir. Bu döngüde 2 sene geçirdim. Hafta sonu bir şey yapabilme uğruna tüm günler geçerken, hafta sonu geldiğinde ise ne kadar verimli geçirebildiğim, ne kadar gezebildiğim, ne kadar hayata dokunduğum, ne kadar yaşadığım malum... Toparlamam gerekirse: iş hayatı koca bir yalandan ibaret. Yaşamak bu değil, insan olmak bu değil.

Geçenlerde Atom parçalama sohbetleri (Bu bizim derin sohbetimize verdiğimiz isim. Şu dönemde ütopik, felsefik, sorgulayıcı ve geliştirici bir sohbet yapmak çok zor :( Bunu yaptığımız nadir zamanlarda ise buna atom parçalama diyoruz; liseden kalma bir tabir :D) sırasında bir arkadaşımla aramızda geçen konuşmada bahsettiğim bir konu vardı. Oradan örnek vereceğim. Bir ütopya düşünelim:

Çalışmak zorunda olmadığımız bir dünya. Şu anda tüm hayatını iyi bir iş bulabilmek adına geçirmediğin, sınavlarla kendini yıpratmadığın, küçük yaşlarda çalışmak zorunda olmadığın bir dünya. Çok uzağa gitmeyeceğim. Kendimden örnekler vereceğim. Şu anda elinde bir mesleği olan, 2.5 senelik tecrübesiyle Türkiye şartlarında gayet iyi para kazanan 24 yaşında bir gencim. Çoğu için çok iyi bir konumdayım; bu yaşta güzel bir noktada güzel bir para kazanıyorum. Birçoğu için hayal bile olabilecek bir noktadayım. Her ne kadar ben böyle düşünmesem de bu böyle.

Bir de benim kendime bakış açımdan bahsedeyim: 25 yaşında bir enstrüman çalamayan, herhangi bir sanat dalında yeteneği, uğraşı olmamış, çok fazla kitap okumamış, çok yakın zamanlara kadar neden yaşadığını ve amacını bile sorgulamamış bir kişiyim. Anlık zevkler uğruna yaşamış. Filmleri anlamadan izlemiş, müzikleri hissetmeden dinlemişim. Şu an fark ediyorum ki bu zamana kadar üretilmiş her şeyin altında bir anlam var. Her insanın bir hikayesi var. Bu hikayelere dokunduğunuz zaman hayatınız farklılaşıyor. Çok derinleşiyor ve bence en önemlisi insanlaşıyor.

Ve şimdi, işte buradayım. Tüm bu sorguların, keşiflerin ve hislerin ortasında, yaşamın özüne dair küçük ama etkili bir gerçeği fark ediyorum: Hayat, başarılarla değil, anlamlarla doluyor. İnsan olmak, çalışmaktan fazlası; hissetmek, dokunmak ve gerçekten yaşamak.